Derdimi Deyecek Bir Adam Var Oda
Kesin horluyordum. Hakikaten adam ayaklarıyla yatağın üstüne çıkmış. Ağzı yüzü çarpılmış horlayan bir kadını öpmemiştir umarım. Bir şey yapmamıştır canım. Yapmış mıdır acaba? Ben de neler düşünüyorum böyle. Şu iri kıyım herife de anlatamadık derdimizi. Bana anlatsalar ben de inanmazdım. İnsan oda numarasını karıştırır mı? Hadi ben karıştırdım da ya anahtar? Nasıl bir otel buldun bana böyle be kızım! Güya yardımcım. Ben şimdi bu insanlara nasıl yardımcı olacağım? Gerçekten anlattıklarıma ben bile inanmakta zorlanıyorum. Onlar nasıl inansın!
Derdimi Deyecek Bir Adam Var Oda
Neyi göstereceksin acaba? İp mi kalmış. Sahi adam çantamda ip olduğunu nereden anladı? Aklım almıyor. Ben nasıl bu kadar derin uyudum ki? Hiçbir şey duymadım. Çok ilginç. Nerede kaldı bu avukat? Nasıl çıkacağız bu işin içinden?
Sabah odadaki kokuya uyandım efendim. Çok güzel rüyalar görüyordum. Gül bahçesinde yarı çıplak koşuyormuşum. Beş yaşımdayım. Bülbüller ötüyor falan. Pembe pembe güller. Dikenleri de yok. Sonra daha tam ayılamadığım için parfümümü mü döktüm acaba diye düşündüm. Kafamı biraz kaldırdım bir şeye çarptım. Yarı uykulu olduğum için anlam veremedim. Gözlerimi açmamla adamın ayaklarını görmem ve donmam bir oldu.
Adam ayaklarını benim parfümle yıkamış. Bütün gece kokmasın diye mi yaptı? Niye bir adam ayaklarını tanımadığı bir kadının parfümüyle yıkar ki? Bir adam, bir kadın parfümünü niye ayaklarına sürer ki? Düşünsenize otel odasında parfüm kokusuyla uyanıp burnunuzun dibinde bir çift soğuk, parfüm kokulu ayak buluyorsunuz. Dehşete düştüm görünce. Beynim olanları anlamlandıramayıp şokladı kendini. Bir çığlık at değil mi? Yok. Ben öylece ayaklara baktım. Manikürlü parmaklara. Pedikür müydü yoksa onun adı? Bu konuları da pek bilmiyorum. Uzun parmakları vardı. Biçimli, kibar bir ayaktı. Duştan yeni çıkmış gibiydi. Duş aldı mı acaba? Yok canım alsa takım elbiseyle olmazdı herhalde. Bornozu, havluyu ben kullanmıştım.
Şehzade, bu kocaman adamı merak etmiş. Hep birlikte orayagitmişler. Bakmış ki, insan azmanı birisi, kaplan ininde yatıyor. Bu adamıdikkatle incelemeye başlamışlar. Kollarının kuvveti, pazularının şişkinliğindenanlaşılıyor, ellerinin bir kaplan pençesi gibi kuvvetli ve yırtıcı olduğu da,ilk bakışta seziliyormuş. Vücudu, bacakları, kolları kıllarla kaplı olan bu iriinsanın, gür saçlarıyla uzun sakalları birbirine karışmış bir haldeymiş.
Kendilerine pek benzemeyen bu insandan, şehzadenin adamlarıfena halde kokmuşlarsa da, şehzade, nedense ondan pek hoşlanmış. Hemenadamlarına emir vererek, Kaplan adam adını takıverdiği bu yaratığı sımsıkıbağlatmış. Derin derin uyuyan Kaplan adam, hiç bir şeyin farkında değilmiş. O,sadece gök gürültüsüne benzeyen horultularla uyuyormuş.
Nihayet bütün odaları aça aça kırkıncı odanın önüne gelmiş.Gelmiş ama, heyecanı da son derece artmış. O koca adamın kalbi küt küt atıyor,yanlış bir iş yamaktan pek fazla çekiniyormuş.
Pâdişahı karşılamak için hazırlığa başlamışlar. Sarayın hertarafını temizlemişler. Tören programı düzenlemişler. Birkaç gün geçince, Pâdişahile şehzadeyi, sultanı ve yanlarındaki adamları getiren altın arabalar, şehreyaklaşmışlar. Kaplan Adam, vezirler, saray adamları, askerler ve halk,gelenleri törenle karşılamışlar.
Bugün hepimiz, bu soruları maalesef üzülerek, utanarak 'hayır' diye cevaplıyoruz. Bugün, memleketimizde bir hükümetin olmadığını maalesef görüyoruz. Peki hükümet yoksa, ne var? Kendisini kanundan ve milletten üstün gören, bir tek adam var. 041b061a72